top of page

YALÇINKAYA V. TÜRKİYE KARARI NE ANLAMA GELİYOR?

Yazarın fotoğrafı: Kadir ÖztürkKadir Öztürk

Güncelleme tarihi: 10 Eki 2023


Başvuru, başvurucunun FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması) adlı terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyetine ilişkindir. O dönemde bir devlet okulunda öğretmen olan başvuru sahibi, FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısı nedeniyle 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (1 Eylül 2016 tarihinde yayımlanmıştır) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.


6 Eylül 2016'da başvurucu FETÖ/PDY üyeliği şüphesiyle gözaltına alındı ve 9 Eylül 2016' da tutuklanarak ceza infaz kurumuna konuldu. 6 Ocak 2017 tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Kanununun 314 § 2 maddesi uyarınca silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla başvurucu hakkında düzenlediği iddianameyi Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine sunmuştur. Suçlama aşağıdaki delillere dayanmaktadır:

  • FETÖ/PDY mensuplarının iç örgütsel iletişimleri için münhasıran kullanılmak üzere geliştirilen ByLock uygulamasının “turuncu” düzeyde kullanılması;

  • Bank Asya'daki hesap faaliyetleri;

  • 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede her ikisi de FETÖ/PDY'ye ait, FETÖ/PDY ile bağlantılı veya iltisaklı olduğu beyan edilen bir sendika ve derneğe üyelik;

  • 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılma ve

  • Kimliği belirsiz bir muhbirden alınan bilgiler.


21 Mart 2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranı aşağıdaki delillere dayanarak mahkûm etmiş ve altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırmıştır:

  • Kayseri Emniyet Müdürlüğü tarafından başvurucunun 3 Ekim 2015 tarihinden itibaren kişisel cep telefonundan ByLock kullandığına dair verilen bilgiler;

  • FETÖ/PDY'ye bağlı bir sendika ve derneğe üyelik;

  • Örgütün bankayı desteklemek için yaptığı çağrılar doğrultusunda Şubat 2014'te Bank Asya'ya geliriyle orantılı olarak 3.110 Türk Lirası (TRY) (maddi zamanda yaklaşık 1.000 Euro (EUR) tutarında) yatırılması.


30 Ekim 2018 'de Yargıtay, başvuranın mahkûmiyetini onadı ve 26 Kasım 2019' da Anayasa Mahkemesi, başvuranın bireysel başvurusunu kabul edilemez olarak özetle reddetti. Akabinde başvurucu 17 Mart 2020 tarihinde AİHM’e başvurdu.

Söz konusu başvuru ile ilgili Mahkeme 19 Şubat 2021 tarihinde Türkiye’ye özetle aşağıdaki soruları yöneltmiştir[2]:

· ByLock mesajlaşma uygulaması nedir ve yurt içi adli makamların sadece FETÖ/PDY mensupları tarafından kullanıldığı sonucuna varmasına neden olan gerekçeler nelerdir?

· Türk yasalarına göre elektronik ve dijital deliller de dâhil olmak üzere delillerin ceza yargılamasında toplanmasını, incelenmesini ve kullanılmasını düzenleyen yasal hükümler nelerdir?

· Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında öngörülen ilgili usul tedbirlerinin yerel mahkemeler tarafından bu ilk süre boyunca herhangi bir başvuruda bulunulmadığı göz önüne alındığında, MİT tarafından elde edilen ByLock verilerinin savcılık makamlarına sunulmasından önceki dönemde bütünlüğünü ve gerçekliğini korumak için iç hukukta hangi tedbirler mevcuttur?

· Başvuru sahibinin 2014 'ten bu yana gerçekleşen belirli olgusal gelişmelere ilişkin sunumlarını göz önünde bulundurarak, başvuru sahibinin davasını Sözleşmenin 6 § 1 Maddesi kapsamında olarak ele alan mahkemeler “bağımsız ve tarafsız” mıydı?

· Yargıtay'ın 24 Haziran 2008 tarihli kararının Fetullah Gülen'i terör örgütü kurma veya yönetme suçlamalarından beraat ettirmesinin, başvuranın 7. madde kapsamındaki şikâyetleri açısından önemi nedir?

· Yerel mahkemelerin FETÖ/PDY'yi bir terör örgütü olarak yorumlaması, mahkûmiyetinin dayandığı eylemler sırasında başvuru sahibi tarafından makul bir şekilde öngörülebilir miydi?

· Başvuru sahibi, kendisine atfedilen fiillerin (yani ByLock kullanımı, Bank Asya'ya para yatırma ve yasal olarak tanınan bir sendika ve dernek üyeliği) Ceza Kanununun 314 § 2 maddesi uyarınca "silahlı örgüt üyeliği" suçunun kanıtı olarak yorumlanacağını makul bir şekilde öngörmüş olabilir mi?


Bu sorular ile ilgili hükümet süresi içinde cevapları ile davanın kabul edilebilirliği ve esası hakkındaki görüşünü Mahkeme’ye sunmuştur. Ülkemizde 1,5 milyonu aşkın kişi hakkında bu iddialar hakkında soruşturma yürütüldüğü, on binlercesinin benzer iddialarla ağır hapis cezalarına çarptırıldığını, benzer şikâyetler ile ilgili önünde bir yığın dosya olan ve dahası daha da fazlası önüne gelecek olan Daire, Büyük Daire lehine davadan çekilerek davayı Büyük Daire’ye göndermiştir.


Peki, bu ne anlama gelmektedir? Bilindiği üzere Daire 7 hâkimden oluşmaktadır Büyük Daire ise 17 hâkimden oluşmaktadır[3]. Daire önünde görülen bir davanın, Sözleşme veya Protokollerinin yorumlanmasına ilişkin ciddi bir sorunu ileri sürmesi halinde Daire, yargılama yetkisini Büyük Daireye bırakabilmektedir[4]. Ortada on binlerce kişinin daha doğrusu ceza almayanları ve de tüm bunların ailelerini de hesaba kattığımızda yaklaşık 3 milyon kişinin hayatını, mesleğini, geleceğini yakından ilgilendiren böyle bir davada 7 kişiden oluşan Daire’nin topu Büyük Daire’ye atması zaten beklediğimiz bir şeydi. Ayrıca hem başvuran hem de Taraf Devlet bu karara karşı çıkmamış maçın Büyük Daire’de oynanmasını kabul etmişlerdir.


Pek çok kimsenin söylediğinin aksine bu pilot bir karar değildir. Pilot karar alma yöntemi Mahkeme önünde var olsa da bu usul tamamen farklıdır. Ayrıca mahkeme önünde bekleyen benzer başvurularda her ne kadar şikâyetler birbirine benzer olsa da olgu ve niteliksel olarak her bir şikâyet birbirinden farklıdır. Ceza davasına konu böyle bir farklılıkta Mahkeme’nin pilot karar alması mümkün değildir.


Peki, bu kararın iyi yönleri nelerdir? Mahkeme önünde 4 ayrı karar mercii vardır. Bunlar:

  • On yedi hâkimli Büyük Daire

  • Yedi hâkimli Daire

  • Üç hâkimli Komite ve

  • Tek hâkimli oluşum’dur.


Tek Hâkim’in, kabul edilebilirlik ve gerektiği takdirde, adil tazminle ilgili kararını içeren bir karar vermeye yetkisi yoktur. Ancak Komite, ‘davadaki temel sorun, Sözleşme ve Protokollerinin uygulanması veya yorumlanması ile ilgili olup, zaten Mahkeme’nin yerleşik içtihadının konusu ise, davayı kabul edilebilir bulabilir ve aynı zamanda davanın esasına ilişkin karar verebilir’ (Sözleşme 28§1 (b),İç Tüzük md 53§2). Büyük Daire kararı kesindir ve Büyük Daire söz konusu başvurudaki şikâyetler ile ilgili bir ihlal kararı aldığında Komite bu karara göre hareket etmek zorundadır. İşte bu kararın ilk güzel tarafı bu.


Ancak üç hâkimden oluşan Komite bu kararı oybirliği ile almalı. Komite’nin bu kararları kesindir ve herhangi bir itiraz mercii de yoktur. Bu şekilde, Mahkeme önündeki benzer şikâyetler Komite tarafından çok daha kısa süre içinde sonuçlandırılabilecektir. Bu da bu kararın ikinci güzel tarafı.



Ancak ben buna gerek kalacağını düşünmüyorum. Türkiye kendi göbeğini daha önceden yaptığı gibi kendi kesecektir. 19/1/2013 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun, Mahkeme’ye yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair bir komisyon kurulmasını içeriyordu. Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar vermek üzere Adalet Bakanlığı’nın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kuruldu ve AİHM önünde kanunda yazılı ölçütlere uygun bireysel başvurusu bulunanlar bu komisyona başvurmak zorunda kaldı. Hatta AİHM bu komisyonu muteber sayarak bu komisyona başvurmadan önüne gelen başvuruları kabul edilemez buldu.


Bu komisyon Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle AİHM tavsiyesi doğrultusunda oluşturuldu aynı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu gibi. Ben de Büyük Daire’nin ihlal kararı vermesi durumunda –ki öyle olacağına inanıyorum- hükümetin on binlerce benzer başvuru karşısında yine benzer bir komisyon kuracağını düşünüyorum.


Allaha emanet olun.


[1] Kararın Türkçe çevirisine buradan ulaşabilirsiniz: [2] Soruların Türkçe çevirisine buradan ulaşabilirsiniz: [3] Sözleşme md. 26§1 [4] İç Tüzük md. 72§1

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Kadir Öztürk

+90 545 154 8040

Yeşilova Mah. Yeşilova Sok. No:33/1

Çarşamba / Samsun

TÜRKİYE

Adsız_tasarım__1___1_-removebg-preview.png
KÜÇÜK_LOGO-removebg-preview.png

 

Uluslararası alanda tecrübeli bir insan hakları hukukçusu olan Kadir Öztürk, baroya kayıtlı bir avukat değildir.

©2023 Kadir Öztürk

bottom of page