Anayasa Mahkemesi önündeki METİN KAYAOKAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/7831) şu şekildedir:
Bylock iddiasıyla yargılanan başvurucu, BTK yetkililerinin kişisel verileri hukuka aykırı olarak işleme, ele geçirme, yayma ve verileri yok etmeme suçlarını işlediğinden bahisle şikâyetçi olmuştur. Bu kapsamda IP trafik bilgilerinin mevzuatta öngörülen süreden fazla saklanılmaması gerektiğini ve İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin kendi adına kayıtlı cep telefonu hattına ilişkin olarak istediği IP trafik bilgilerinden iki yıl öncesine ait verilerinin de gönderilmesi suretiyle söz konusu suçun işlendiği iddia edilmiştir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı soruşturma sonucunda ilgili mevzuat hükümlerine yer vermek suretiyle 8/11/2017 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir.
Başvurucunun bu karara karşı yapmış olduğu itiraz, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 26/12/2018 tarihinde Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu 1/3/2019 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
Bireysel başvurusunda başvurucu; mevzuatta internet trafik bilgilerinin saklanma süresinin yönetmelikle düzenleneceğinin belirtildiğini, bu sürenin en fazla iki yıl olacağını, mevzuata aykırı olarak kamuya açık bir duruşmada işlem tesis edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mevcut durumda öngörülen süreye ilişkin kriterlerin belirsiz olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca gizli kalması gereken verilerin ifşa edilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve şikâyet hakkında eksik incelemeyle karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini belirtmiştir
Ancak Mahkeme, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlalinin tespiti ile giderimin sağlanması bağlamında tazminat davalarının ceza yargılamasına göre amaca daha uygun olduğunu ve makul bir başarı sunma kapasitesinin bulunduğunu belirterek başvurunun KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA karar vermiştir.
PEKİ BAŞVURUCU ASLINDA NASIL BİR YOL İZLEMELİYDİ?
Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere kişisel veri -belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla- bir kişiye ilişkin bütün bilgileri ifade etmekte olup bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi sadece kimliğini ortaya koyan bilgileri değil telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, sağlık bilgileri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, alışveriş alışkanlıkları, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler kişisel veri kapsamındadır (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015)
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (Kanun), kişisel verilerin hangi şartlarda işleneceğine ilişkin kurallar getirmiş, veri sorumlularının yükümlülüklerini düzenlemiş ve Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nu (Kurum) kurarak bu alanda düzenleyici işlev görecek mali ve idari yönden özerk bir idari otorite tesis etmiştir. Kanun bu alanda çerçeve ve genel hüküm niteliği taşıyan bir kanun ihtiyacını gidermiş olmanın yanında kişisel verilerin hukuka uygun olarak işlenmesi ve korunmasına yönelik birtakım başvuru yolları öngörmüştür.
İlgili kişiler, kişisel verilerinin korunmasına ilişkin bir ihlal durumunda Kanun’da öngörülen veri sorumlusuna başvurabilir ya da dilerlerse Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na (Kurul) şikâyet edebilir. Kurul’a şikâyet başvurusu yapılabilmesi için öncesinde veri sorumlusuna başvuru yolunun usulüne uygun olarak tüketilmiş olması zorunludur. Kanun’da Kurul kararlarına karşı başvurulacak yargı kolu açıkça belirtilmemiştir, ancak bu kanımca tabi ki idare mahkemeleridir.
Kişi isterse Kanun kapsamında veri sorumlusuna başvuru ve Kurul’a şikâyet yollarını kullanarak hukuka aykırılığın giderilmesini ve zararlarının tazminini isteyebileceği gibi, genel hükümlere göre mevcut olan ve farklı sorumluluk türlerine dayanan dava imkânlarını kullanabilir.
İlgili kişilerin kişisel verilerinin işlenmesine ilişkin bir ihlal durumunda gerek veri sorumlusuna başvurduktan sonra gerekse doğrudan kişilik haklarının ihlali iddiasıyla açacakları davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir. Medeni Kanun’un 25/5. maddesi uyarınca bu dava, ilgili kişilerin ya da veri sorumlusunun yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.
Önceden de belirtildiği üzere, Kanun ile getirilen veri sorumlusuna başvuru ve şikâyet yolları, kişilerin genel hükümlere göre sahip olduğu dava haklarına alternatif teşkil etmektedir. Veri sorumlusunun bir kamu kurumu ya da kuruluşu olması durumunda ilgili kişi, veri sorumlusuna başvurma zorunluluğu olmaksızın İYUK’a göre dava haklarını kullanabilir. Bylock açısından durum bu şekildedir. Bu kapsamda, idari yargıda iptal davası ve ihlal nedeniyle uğranılan zararın tazmini amacıyla tam yargı davası açılması mümkündür.
Bu noktada tartışılması gereken husus, kişisel verilerin idare tarafından işlenmesinin bir idari işlemle mi yoksa eylemle mi gerçekleşeceğidir. Başka bir deyişle, kamu kurumları tarafından ilgili kişilerin kişisel verileri işlendiğinde ortada idari davaya konu edilebilir kesin ve yürütülebilir bir işlem olacak mıdır? Bu husus idari yargıda veri işlenmesine yönelik iptal davası açılıp açılamayacağını ve ileri sürülecek tazminat talebinin usulünü belirleyecektir.
İdare tarafından gerçekleştirilen kişisel veri işleme faaliyeti büyük çoğunlukla verilerin bir veri tabanına/sisteme kaydedilmesi ve daha sonra bu kayıtların kullanılması/aktarılması/paylaşılması vb. işlemler şeklinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle, kişisel verilerin idare tarafından işlenmesi büyük bir çoğunlukla idari işlem ile gerçekleşmektedir (Başar, 2019). Fakat idare tarafından gerçekleştirilen faaliyetler oldukça çeşitlidir. Bu faaliyetler kapsamında çok farklı usul ve şekillerde kişisel veriler işlenebilmektedir. Bu nedenle idarenin gerçekleştirdiği işler için sınırlayıcı bir yorum yapılması hatalı olur. Şu durumda kişisel verilerin işlenmesi ve bu kapsamda gerçekleşecek bir ihlalin idari eylemle de gerçekleşebileceğini, bu konuda her zaman somut olaydaki ihlalin gerçekleşme biçiminin incelenmesi gerektiğini kabul etmek gerekir (Altındağ, 2019). Örneğin bir kamu kurumunu ziyaret eden kişilerin görüntü kaydının yapılması kanaatimizce bir idari eylemdir. Zira kamera kaydı başkaca bir icrai aşamaya gerek duymaksızın maddi alemde sonuç doğurmaktadır. Bylock verileri de aynen bu şekilde sisteme kaydedilmiş ve başkaca bir işleme gerek kalmaksızın var olan veriler muhafaza edilmeye devam etmiştir. Öte yandan, bir kamu kurumuna yaptığımız bilgi edinme başvurusunda yer verdiğimiz kişisel veriler, başvurunun işleme koyulmasına ilişkin bir tasarrufla, yani işlemle kaydedilmektedir. Dolayısıyla, bu durumda kişisel verinin işlenmesi bir idari işlem bünyesinde gerçekleşmektedir
Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi idari bir işlem ile gerçekleşiyorsa, ilgili kişinin dava açma süresi içerisinde iptal davası açma imkânı mevcuttur. Aynı zamanda bu işlemden ya da işlemin icrasından uğradığı zararların tazmini, İYUK 12. maddesi kapsamında açılacak tam yargı davası ile talep edilebilir. İlgililer, bu durumda İYUK 12. maddesinde yer alan; “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.” hükmüne göre iptal davası ile birlikte, iptal davasının sonuçlanmasından sonra ya da doğrudan tam yargı davası açabilirler.
Bylock ile ilgili verilerin usulsuz bir şekilde muhafaza edildiğini öne süren kişiler, idari dava açmadan önce, bu usulsüzlüğü öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
Comentários