Binlerce kişinin heyecanla beklediği Yalçınkaya v. Türkiye davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire oluşumunun ne zaman karar vereceği yönünde tarafıma çok sayıda soru yöneltildiği için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.
Öncelikle söz konusu davanın önemine (detay için tıklayınız) ve de kronolojisine bir bakalım: (Doğrudan yazının sonuna ulaşmak için tıklayınız)
Başvurucu Yüksel Yalçınkaya, bir devlet okulunda öğretmen olarak görev yaparken terör örgütü ile bağlantısı olduğu iddiasıyla 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (1 Eylül 2016 tarihinde yayımlanmıştır) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
6 Eylül 2016'da başvurucu FETÖ/PDY üyeliği şüphesiyle gözaltına alınmış ve 9 Eylül 2016'da tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur. 6 Ocak 2017 tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Kanununun 314 § 2 maddesi uyarınca silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla başvurucu hakkında düzenlediği iddianameyi Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine sunmuştur. Başvurucu hakkındaki suçlama aşağıdaki delillere dayanmaktadır:
FETÖ/PDY mensuplarının iç örgütsel iletişimleri için münhasıran kullanılmak üzere geliştirilen ByLock uygulamasının “turuncu” düzeyde kullanılması;
Bank Asya'daki hesap faaliyetleri;
667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede her ikisi de FETÖ/PDY'ye ait, FETÖ/PDY ile bağlantılı veya iltisaklı olduğu beyan edilen bir sendika ve derneğe üyelik;
672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılma ve
Kimliği belirsiz bir muhbirden alınan bilgiler.
21 Mart 2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranı aşağıdaki delillere dayanarak mahkûm etmiş ve altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırmıştır:
Kayseri Emniyet Müdürlüğü tarafından başvurucunun 3 Ekim 2015 tarihinden itibaren kişisel cep telefonundan ByLock kullandığına dair verilen bilgiler;
FETÖ/PDY'ye bağlı bir sendika ve derneğe üyelik;
Bankayı desteklemek için yapılan çağrılar doğrultusunda Şubat 2014'te Bank Asya'ya geliriyle orantılı olarak 3.110 Türk Lirası (TRY) (maddi zamanda yaklaşık 1.000 Euro (EUR) tutarında) yatırılması.
30 Ekim 2018 'de Yargıtay, başvuranın mahkûmiyetini onadı ve 26 Kasım 2019' da Anayasa Mahkemesi, başvuranın bireysel başvurusunu kabul edilemez olarak özetle reddetti. Akabinde başvurucu 17 Mart 2020 tarihinde AİHM’e başvurdu.
Söz konusu dava kapsamında Mahkeme 19 Şubat 2021 tarihinde Türkiye’ye özetle aşağıdaki soruları yöneltmiştir (detaylı bilgi için tıklayınız):
ByLock mesajlaşma uygulaması nedir ve yurt içi adli makamların sadece FETÖ/PDY mensupları tarafından kullanıldığı sonucuna varmasına neden olan gerekçeler nelerdir?
Türk yasalarına göre elektronik ve dijital deliller de dâhil olmak üzere delillerin ceza yargılamasında toplanmasını, incelenmesini ve kullanılmasını düzenleyen yasal hükümler nelerdir?
Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında öngörülen ilgili usul tedbirlerinin yerel mahkemeler tarafından bu ilk süre boyunca herhangi bir başvuruda bulunulmadığı göz önüne alındığında, MİT tarafından elde edilen ByLock verilerinin savcılık makamlarına sunulmasından önceki dönemde bütünlüğünü ve gerçekliğini korumak için iç hukukta hangi tedbirler mevcuttur?
Başvuru sahibinin 2014'ten bu yana gerçekleşen belirli olgusal gelişmelere ilişkin sunumlarını göz önünde bulundurarak, başvuru sahibinin davasını Sözleşmenin 6 § 1 Maddesi kapsamında olarak ele alan mahkemeler “bağımsız ve tarafsız” mıydı?
Yargıtay'ın 24 Haziran 2008 tarihli kararının Fetullah Gülen'i terör örgütü kurma veya yönetme suçlamalarından beraat ettirmesinin, başvuranın 7. madde kapsamındaki şikâyetleri açısından önemi nedir?
Yerel mahkemelerin FETÖ/PDY'yi bir terör örgütü olarak yorumlaması, mahkûmiyetinin dayandığı eylemler sırasında başvuru sahibi tarafından makul bir şekilde öngörülebilir miydi?
Başvuru sahibi, kendisine atfedilen fiillerin (yani ByLock kullanımı, Bank Asya'ya para yatırma ve yasal olarak tanınan bir sendika ve dernek üyeliği) Ceza Kanununun 314 § 2 maddesi uyarınca "silahlı örgüt üyeliği" suçunun kanıtı olarak yorumlanacağını makul bir şekilde öngörmüş olabilir mi?
Bu sorular ile ilgili hükümet süresi içinde cevapları ile davanın kabul edilebilirliği ve esası hakkındaki görüşünü Mahkeme’ye sunmuştur. Ülkemizde 1,5 milyonu aşkın kişi hakkında bu iddialar hakkında soruşturma yürütüldüğü, on binlercesinin benzer iddialarla ağır hapis cezalarına çarptırıldığını, benzer şikâyetler ile ilgili önünde bir yığın dosya olan ve dahası daha da fazlası önüne gelecek olan Daire, 3 May 2022 tarihinde Büyük Daire lehine davadan çekilerek davayı Büyük Daire’ye göndermiştir (detaylı bilgi için tıklayınız). 18 Ocak 2023 tarihinde de Büyük Daire önünde duruşma yapılmıştır. Peki ya bu kadar önem atfedilen bu davada karar ne zaman çıkacaktır?
Mahkeme önündeki bir davanın ne kadar süreceğini tahmin etmek mümkün değildir. Mahkeme önündeki en uzun dava tam 25 yıl süren bir istimlak davasıdır. Kimse bu davanın bu kadar süreceğini tahmin etmiyordu.
Yargılama süresi davanın karmaşıklığına, başvurucu ve davalı ülke sayısına, şikâyet edilen ihlal iddialarına, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumlarına, üçüncü tarafların davaya müdahil olup olmamasına, dostane çözüm teklifinin başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmamasına, tek taraflı deklarasyonun mevcut olup olmamasına göre değişmektedir. Yani yargılama süresini etkileyen çok sayıda etmen vardır.
Ben yine de bir fikir vermesi açısından bir analiz yaptım. Aşağıdaki görselde (Görsel 1), Daire tarafından ihlal tespit edilmeyip Büyük Daire tarafından da bir ihlalin tespit edilmediği kararları bulacaksınız. Göreceğiniz üzere Büyük Daire önünde gerçekleştirilen duruşmadan 8 ila 18 aylık süreler arasında değişen bir zaman dilimi sonrası Büyük Daire tarafından karar verilmiştir. Her bir davada dile getirilen şikâyet ile yargılama süresi arasında herhangi bir oran bulunmamaktadır.
Görsel 1:
Aşağıdaki ikinci görselde (Görsel 2), hem Daire hem de Büyük Daire tarafından (bir karar hariç) en az bir ihlalin tespit edildiği kararları bulacaksınız. Göreceğiniz üzere Büyük Daire önünde gerçekleştirilen duruşmadan 9 ila 16 aylık süreler arasında değişen bir zaman dilimi sonrası Büyük Daire tarafından karar verilmiştir. Her bir davada dile getirilen şikâyet ile yargılama süresi arasında herhangi bir oran bulunmamaktadır.
Görsel 2:
Aslında yukarıdaki iki tablo Yalçınkaya v. Türkiye davası için emsal teşkil etmemektedir çünkü söz konusu dava Sözleşme’nin 30. maddesi kapsamında Sözleşme ve Protokollerinin yorumu konusunda ciddi bir sorun doğurduğu için Daire Büyük Daire lehine davadan el çekmiş ve davayı Büyük Daire’ye göndermiştir. Yukarıdaki iki tabloda yer alan davalarda daha önceden Daire bir karar vermiş dolayısıyla daha önce bir yargılama yapılmıştır. Yapılan bu yargılama sonucu elde edilen olgu beyanları, delil ve belgeler kendi yargılamasında Büyük Daire’nin işini kolaylaştırmıştır. Yalçınkaya v. Türkiye davasında Daire, Büyük Daire lehine davadan el çektiği için yargılamayı tamamen Büyük Daire kendi yapacaktır. Bu da yargılama süresini etkileyebilir.
Aşağıdaki üçüncü görselde (Görsel 3), bir Daire’nin, Büyük Daire lehine davadan el çektiği ve yargılamasını tamamen Büyük Daire’nin yaptığı kararları bulacaksınız. Göreceğiniz üzere Büyük Daire önünde gerçekleştirilen duruşmadan yaklaşık bir yıl sonra Büyük Daire tarafından karar verilmiştir.
Görsel 3:
Yalçınkaya v. Türkiye davasında Büyük Daire önünde duruşma 18 Ocak 2023 günü gerçekleşti, kararın ne zaman çıkacağını tahmin etmek zor olsa da son tablonun verdiği fikir doğrultusunda bu yılın sonu başı gibi karar çıkar gibi duruyor.
(16.09.2023 tarihli güncelleme: Karar 26/09/2023 tarihinde açıklanacaktır)
Kommentare